İğneada’ya henüz girerken yaşadığımız macerayı anlattım size, okumayanlar buraya tıklayabilir!
Biliyorsunuz en son suyun içinden kurtarılmıştık 🙂 ama tabi bu bizi yıldırmadı, kurtarıldıktan sonra tabi ki gezmeye başladık..
Sudan kurtarıldıktan sonra kısa sürede İğneada merkeze aç karnımızı doyurmaya gittik., burası şirin bir sahil kasabası, gittiğimizde kasaba sakindi, mevsim de zaten sohbahar olduğundan olsa gerek herkeslerde bir rehavet vardı. Saate baktığımızda ne kahvaltı saati ne de öğlen yemeği saatiydi, biz de ortaya karışık bir şeyler yedik.
Biraz etrafa bakındıktan sonra hemen sahilin karşısındaki Dobrodosli Rumeli Köftecisi’ni gördük ve içeri daldık.
Köfteciye girdiğimizde yemekler ve çorbalar sobanın üzerinde misafirleri bekliyordu. Önce birer çorba söyledik, cesur olanımız paça çorbası içerken diğerleri sakin sularda yüzerek mercimek çorbası içti.
Ben çorbanın yanına manda yoğurdu istedim ve ortaya da sucuk söyledik. Allahım o ne yoğurttu, o ne sucuktu, bayıldık doğrusu 🙂 Baksanıza anlatırken bile benim gezi blogu oldu mu size yemek blogu 🙂 Şaka bir yana İğneada’ya giderseniz mutlaka gidin Dobrodosli Rumeli Köftecisine.
Neyse biz nihayet karnımızı doyurduk ama kahvemizi içmeden yola çıkmak istemedik, keyif kahvemiz ohh 🙂
Kahve fincanlarını size de göstermem lazım;
Ne çok oturdunuz, siz toparlanıp gitmiyor muydunuz diyen sesinizi duyar gibiyim 🙂 Ama bu kadar keyif de yapalım yav, bu da yavaş bir gezi olsun, hep mi koşturacağız.
Neyse tamam çok nazlandık, ama kahveden sonra çıktık hemen yola.
Normalde yola çıkmadan önce bir rotaya sahiptik. Rotamız şu şekildeydi; Bulanık Dere Longozu, Hamam Gölü ve Longozu, Saka Gölü Longozu ve Bulanık Meşe Ormanı. Ancak yol şartlarına göre biraz şekillenmek zorunda kaldık.
Sabah yaşadığımız olaydan ötürü zaman kaybettik, karnımızı doyurduk, keyif kahvesi içtik, derken saat epeyce ilerledi ve bundan sonra da rotamızda aradığımız birkaç yeri bulamadık. Mert Gölü’ne ulaşmak istedik fakat mümkün olmadı, zira yol suyla kapanmıştı. Bu sebeple rotaya uyabildiğimiz bir gezi yapamadık. Biz de en yakın olan bölgeleri gezmeye karar verdik.
Bir yandan iyi ki öyle yapmışız, kafamız rahat, kendimizi akışa bırakmış vaziyette gezdik, orman harikaydı, bayıldık, işte ispatı;
Longoz’da en çok dikkatimizi çeken mantarlar oldu, inanılmaz güzel, parlak ve ilginç görünüyorlardı, sadece bakmak ve fotoğraf çekmekle yetindik haliyle 🙂
İğneada ve Longoz kısaca bu şekilde, bence bir hafta sonu konaklamayı hak ediyor burası, zaten ancak gezebilirsiniz İğneada’yı, Longoz’u ve civarını, bizimkisi minnacık bir gezi oldu. Bu minnacık geziden kalan nacizane bir de videomuz var;
Şimdilik hoşçakalın..