Budapeşte, Macaristan’ın başkenti, belki de Tuna’nın en güzel şehri. Macaristan için hala kış sayılabilecek 2016 yılının Mart ayının başında buraya düştü yolumuz.
Hava soğuktu, biz de ne yaptık? Sıkı giyindik, öyle olunca başımız belaya girmedi, hasta falan olmadık. Hava da soğuk olmasına rağmen şükür bize engel olacak yağmur, kar olmadı.
Yani soğuk ama tatlı tatlı gezdik Budapeşte’yi.
Macaristan konum itibariyle Orta Avrupa’da kalıyor. Uçağa bindiğinizde 2 saati biraz geçen süre ile uçarak Budapeşte havalimanına ulaşabiliyorsunuz.
Birçok havayolu şirketi Budapeşte’ye uçuyor, ancak genel itibariyle en ucuz olanın “Wizzair” olduğunu söylemeliyim, hele ki bolca vakti olanlar, saat sıkıntısı olmayanlar için birebir; 250-TL’ye gidiş dönüş bilet satıyor adamlar.
Budapeşte, 17 Kasım 1873 yılında Buda ve Peşte taraflarının (Tuna nehrinin iki kıyısı) birleşmesiyle oluşmuş bir şehir. Birleşmeye vesile olan ise Budapeşte’nin en meşhur köprüsü “Zincirli Köprü” (Chain Köprüsü), köprünün bitimiyle iki şehir birleşerek Budapeşte’yi meydana getirmiş.
Burası oldukça büyük bir şehir, Macaristan belki diğer Avrupa şehirleri gibi sıklıkla duyduğunuz bir ülke değil ama şehir konum itibariyle politik, kültürel, ticari ve endüstrinin merkezi olarak kabul ediliyor. Ayrıca Berlin’den sonra Orta Avrupa’nın en büyük ikinci şehriymiş. Bu şehirde yaklaşık 2 milyon kişi yaşıyormuş.
Budapeşte bir dönem Osmanlı esareti altında yaşamış bir yer aynı zamanda. Yaklaşık bir buçuk asır boyunca Osmanlı idaresinde kalmış. Şehir ve ülke hala Türk izlerini taşıyor, hatta aldığım bir bilgiye göre Macaristan’da her 17 kişiden birinin soyadı Türkmüş. (Rehberin yalancısıyım kardeş 🙂 ) (Bu arada Macaristan’da Macarca konuşuluyor, biraz farklı bir dil, gittiğinizde anlayacaksınız. Macarcada Türklere de “Török” deniyor.)
Macaristan her ne kadar Avrupa Birliği içerisinde yer alsa da henüz euroya geçmemiş, kendi para birimi olan “Forint”i kullanıyor. (Paranın uluslararası kodu ise HUF) 1 TL yaklaşık olarak 100 Forint, hesabı kolay, TL’ye çevirmek için 00 atın yeter.
Biz bu bilgiler ışığında Budapeşte’ye iniyoruz, hemen bi selfie çakıyoruz; bu yolculukta Taner’le bana İsmail eşlik ediyor. Seyahatlerimizin değişmez parçası, canımız İsmail 🙂
Havalimanından şehre gideceğiz haliyle ve ardından Budapeşte gezisi başlayacak. Ben sırasıyla gezdiğimiz yerleri anlatacağım ancak size kolaylık olsun diye bir de liste yapayım “Budapeşte Gezilecek Yerler Listesi”.
Budapeşte Gezilecek Yerler Listesi;
1- Kahramanlar Meydanı (Hösök Tere)
2- Andrassy Caddesi
3- Opera Binası
4- Parlamento Binası
5- Zincirli Köprü
6- Buda Kalesi
7- Matthias Kilisesi
8- Balıkçılar Burcu (Tabyası)
9- Elizabeth Köprüsü
10- St. Stephan’s Basilica (Szent Istvan Bazilikası)
11- Margaret Adası (Margit Adası)
12- Gresham Sarayı
13- Tuna kıyısındaki ayakkabılar (Parlamento binasına yakın, Tuna kenarından giderseniz yolunuza çıkacak)
14- Dohany Sokağı Sinagogu
15- Varosliget ve Vajdahunyad Kalesi
16- Gellert Tepesi
19- Büyük Kapalı Pazar (Nagy Vasarcsarnok)
20- Vaci Caddesi ve Vörösmarty Meydanı (Vaci Utca – Vörösmarty Ter)
21- Budapeşte Tarih Müzesi
22- Memento Par Müzesi
23- Jewish District
24- Szimpla Bar
25- Szechenyi Bath
26- Özgürlük Köprüsü
27- Gozsdu Udvar
Aslında bu kadar sınırlı değil Budapeşte, sokakları keşfetmeye açık ve gezilecek çok yeri var. Biz bu saydıklarımın da ancak bir kısmı gezebildik.
Gezdiğimiz yerlere eşlik etmek için buyrun;
*Kahramanlar Meydanı (Peşte)
Budapeşte’de ilk durağımız Kahramanlar Meydanı..Buranın Macarcadaki karşılığı ise “Hösök Tere“. (Söylemesi komik geliyor bana 🙂
Kahramanlar Meydanı, içinde birçok heykelin olduğu sütunlara ve tepesinde kocaman bir Cebrail heykelinin bulunduğu dikili taşa ev sahipliği yapan Budapeşte’nin önemli yerlerinden birisi.
Kahramanlar Meydanı yıllar boyunca Macaristan’daki önemli tarihsel, siyasi olayların cereyan ettiği bir yer olarak da biliniyor, ayrıca bugün Budapeşte’ye bir dünya lideri gelse Macarlar bu lideri öncelikle Kahramanlar Meydanı’nda karşılıyorlar.
Meydan’ın genel görünümü bu şekilde ancak tabi detaylarına da dikkat etmek lazım. Dikili taşın en tepesindeki heykel Hz. Cebrail, bir elinde taç, bir elinde ise haç tutuyor. (Haç’ı görünce aklıma geliyor; Macarların bugünkü dini Hristiyanlık, öncesinde ise şamanlarmış.)
Dikili taşın altında toplam 7 tane atlı heykel var, bunlar Macarların kurucu ataları. İçlerinden en meşhuru, kurucu ataları, en öndeki liderleri Arpad.
Bunların dışında meydandaki sütunların altında heykeller var. Sağ taraftaki sondan 3 heykelin Türkler için de anlamı büyük.
Bunlardan biri; Imre Thököly (Türkçede Tökeli İmre olarak biliniyor). Bir Erdel Prensi, Osmanlı yanlısı ve Habsburg (zamanının ileri gelen yönetimdeki ailesi) karşıtı bir Macar devlet adamı. Tökeli İmre, dini sebeplerle imparatora karşı ayaklanmış ve ardından dönemin sadrazamı Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmed Paşa’ya başvurarak Osmanlı himayesine girmek istemiş. Sadrazam o dönemde bu talebi olumlu karşılamamış. Tökeli İmre ise buna rağmen kendi savaşına devam etmiş. Daha sonradan işler kötüye gidince, Osmanlı’da da sadrazam değişikliği olunca Tökeli teklifini yeni sadrazam olan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya bildirmiş, bu sefer desteği almış, yürümüş. Kendi savaşını kazanamayan Tökeli bir süre sonra Osmanlı Ordusuna katılmış. Orduda başarılı bir dönem geçirdikten sonra başarısızlıkları da olmuş, Avusturyalılar kendisini Osmanlı’dan istemesine rağmen Osmanlı Tökeli’yi teslim etmemiş. Tökeli, Türk topraklarında ölümüne dek yaşamış.
Benim hayret ettiğim şey Osmanlı yanlısı olan, Macarlar için ihanet timsali olabilecek Tökeli İmre’nin Kahramanlar Meydanı’nda yer alıyor olması. Acaba iyisiyle kötüsüyle tarihlerini yansıtmaktan hiçbir çekince görmedikleri için mi bunu yapıyorlar? Yoksa onlar için Tökeli İmre de bir kahraman mı? Valla bu soruların cevaplarını bulamadım ama şunu biliyorum ki aynısı Türkiye’de olsa Tökeli vatan haini ilan edilir, bırakın heykelini dikmeyi adını anmak suç olurdu..
Tökeli İmre’den sonraki isim ise Ferentz Rakotzi (Francis II Rakoczi); bu da aslında Macar tarihindeki isyancılardan, Avusturya’ya karşı (yine Habsburglara) isyan etmiş ve Osmanlı’ya sığınmış. Bu kişi Tekirdağ’da yaşamış ve burada ölmüş. Aslen Macar olan İbrahim Müteferrika gerçekte Ferentz’in asistanıymış ve sonradan müslüman olmuş. Bildiğiniz gibi İbrahim Müteferrika Osmanlı’ya matbaayı getirerek ilk kez Türkçe kitap yayımlayan kişi.
En sondaki heykelin adı Lajos Kossuth; yine Osmanlı’ya sığınmış ve Kütahya’da yaşamış bir kişiymiş. (Bu kişi ötekiler kadar popüler değil 🙂
Meydanın her iki yanında da yine Budapeşte’nin önemli binaları yer alıyor, bunlardan biri; Güzel Sanatlar Müzesi;
diğeri de Çağdaş Sanatlar Müzesi;
Sadece meydanın resimlerini paylaşınca sanki ciddi bir yer gibi gelmiş olabilir, öyle olmasın, çünkü bir mekanı şenlendiren insanlar, onlar olduğu müddetçe ciddi yerlerde bile gülmek, eğlenmek mümkün. Biz de öyle yaptık, Kahramanlar Meydanı’nın ciddi ortamında şebek pozlar verdik 🙂
Bu kadarla sınırlı değil elbet, şimdi söyleyeceklerim özellikle keyif insanları için 🙂 Bu meydanda enteresan bir ulaşım aracı var, ismi “Partybike”; yani ulaşım aracı demek ne kadar doğru bilmiyorum ama bir grup insanın bisiklet pedalı çevirmek suretiyle yol aldıkları teker üstü birahane diyebiliriz buna 🙂 Uzaktan gözlemlediğim buna binen insanlar inanılmaz eğleniyor, kahkahalar havada uçuşuyor. Biz de katılmayı çok istedik ancak imkan olmadı, siz deneyin derim!
Şimdi efendim bu meydanın tam arkasında Budapeşte’nin harika şehir parkı ve Vajdahunyad Kalesi bulunuyor, hazır buraya kadar gelmişken buraları da görün mutlaka. (Oradan da Szechenyi Banyolarına geçersiniz)
Bu arada Kahramanlar Meydanı’nın tam karşısı Andrassy Caddesi, geniş, uzun bir cadde, Budapeşte’nin gezilecek yerler listesinde. Sıra sıra ağaçlarla çevrili olan bu cadde geçmişte atların geçtiği yol olarak kullanılıyormuş, ayrıca ağaç altından sadece asiller geçebiliyormuş, diğerleri güneşin altından gitmek zorundaymış. Çünkü asillik ölçüsü tenin beyazlığı ile ölçülüyormuş, yani ne kadar beyazsan o kadar asilsin de diyebiliriz buna.
*Şehir Parkı ve Vajdahunyad Kalesi (City Park and Vajdahunyad Castle) (Peşte)
Şehir parkı halka açık, insanların koşmak, yürümek, köpeklerini gezdirmek gibi (ki Budapeşte’de sanki herkesin bir köpeği varmış gibiydi) faaliyetlerini gerçekleştirdiği, aynı zamanda içerisinde birçok mekanın bulunduğu bir yer. Kahramanlar Meydanı’nın hemen arkasında. Kısaca bu parkın içinde Szechenyi Banyolarının, Vajdahunyad Kalesinin ve az önce gezdiğimiz Kahramanlar Meydanı’nın bulunduğunu söyleyebiliriz. Tabii park bununla bitmiyor, başka mekanlara da ev sahipliği yapıyor, bizim gezdiklerimiz bunlar sadece.
Kahramanlar Meydanın arkasına geçip parka doğru bir yürüyüşe başlıyoruz, Budapeşte sanki bizim şehrimiz de bu da herhangi bir park yürüyüşümüz gibi, acelemiz yok, rahat rahat..
360 derecelik bir tur yapmaya karar veriyoruz, böylece seçim yapmak zorunda kalmıyoruz;
Abiyle bu kadar haşır neşir olduktan sonra ilgimizi biraz da çevresine verebiliriz bence;
*Szechenyi Bath (Peşte)
Bu az önce Nazgul’u görmediklerinden aheste aheste yürüyen çift var ya, onların olduğu köprüden sola doğru dönüp biraz gidince karşınıza Szchenyi Bath çıkıyor, burası bildiğiniz hamam, sıcak sular..
Budapeşte termal bir bölge olduğundan bunlardan çok var, en meşhurlarından biri de burası.
Girmeyecektik ama “keşif de mi yapmıyak” anlayışıyla bir bakınalım dedik, girdik bu karşıdaki kapıdan.
İçerisi güzel, tavan metrelerce yükseklikte ve işlemeli falan, hamamın nemi ortama hakim..
Girdiğimiz kapıdan çıktık hamamdan, sağ tarafından dolanarak ana yola çıkmaktı amacımız, burada da başka bir kapısı varmış. Kapıdan evvel dikkatimizi iki yanda bulunan çocuk heykelleri çekti.
İyi ki yapmışız, hamamın açık havadaki sıcak su havuzunu kaçak olarak fotoğrafladık 🙂 (şaka bir yana kaçak olmayabilir, bilmiyorum fotoğraf çekiliyor mu çekilmiyor mu ama pencere arasından çekerken kendimi gizli saklı bi iş yapıyormuş gibi hissettim 🙂
Fotoğraflarımızı çektikten sonra dışarı çıktık, hemen kapının sağında hayvanat bahçesi vardı, her ne kadar biz haz etmesek de sevenler için fotoğrafladık;
Buranın karşısında gördüğüm banklar ilgimi çekti, onlardan da bir kare aldım.
*Zincirli Köprü (Peşte)
Zincirli Köprü, asma köprü tarzında inşa edilmiş, Tuna Nehri üzerindeki en meşhur köprü. Buda ile Peşte’yi birbirine bağlıyor. İngiliz mühendis William Tierney Clark tarafından dizayn edilmiş. Ayrıca Macaristan’da Tuna Nehri üzerindeki ilk daimi köprü olma özelliğine sahip.
Zincirli Köprü’den Buda tarafına geçiyoruz. Bundan sonraki istikametimiz Buda Kalesi, Balıkçılar Burcu (Tabyası) ve Mathias Kilisesi.
*Buda Kalesi (Budin Castle) (Buda)
Şehrin Buda tarafında yer alan Budin Kalesi’nin yapımı 1265 yılında tamamlanmış. Daha sonra da yıllar içinde genişletilmiş, bugünkü halini almış. Budin Kalesi Türk Tarihi için de önemli bir yapı, Osmanlı’nın 145 yıllık hakimiyeti süresinde stratejik bir pozisyondaymış.
*Matthias Kilisesi ve Balıkçılar Tabyası (Burcu) (Buda)
Kilise, Fatih Sultan Mehmet ile aynı dönemde hükümdarlık yapmış olan Macar Kralı Matthias’ın adını almış. Macarlar ile Osmanlılar arasındaki savaşlar, ilişkiler sebebiyle her iki ülke de birbirinden etkilenmiş, tarihlerinde yer almış. Kral Matthias da yine etkilenenler arasında kendisi babasını öldüren Fatih Sultan Mehmet’i hiç sevmezmiş, kin gütmüş. (magazinel bilgi olaraktan 🙂
Söylentilere göre Osmanlı Budapeşte’yi fethettikten sonra ilk şükran namazı bu kilisede kılınmış. Osmanlı egemenliği boyunca da kilise cami olarak kullanılmış.
Macarlar resimlerde gördüğünüz Matthias Kilisesinin hemen arkasında paranın gücünü gösterecek şekilde tarihi bölgeye modern bir otel inşa ettirmişler, tarihi doku ile alakası olmayan bu kötü görüntü hemen göze çarpıyor.
Balıkçılar Tabyası (Burcu)
Bir diğer adı Balıkçılar Burcu olan teras şeklindeki bu alan Matthias Kilisesi’nin etrafına neo gotik ve neo romanistik tarzda 1895 ve 1902 yılları arasında inşa edilmiş.
Balıkçılar Burcu adını ortaçağda şehri savunmaktan sorumlu olan Balıkçılar Cemiyetinden almış. Burası bir seyir terası, buradan panoramik olarak Tuna’ın, Margaret Adasının, Parlamento Binası’nın çok güzel fotoğraflarını çekebilirsiniz. Şekil 1 A;
*Vaci Caddesi ve Vörösmarty Meydanı (Peşte)
Vaci Caddesi ve Vörösmarty Meydanını, Budapeşte’nin İstiklal Caddesi ve meydanı olarak düşünebilirsiniz. Şehri gezerken buradan çok sık geçeceksiniz, güzel bir cadde fakat fazlasıyla turistik.
Bu arada biz elimizdeki eurolarla Macar parası HUF’u bu cadde üzerindeki bir bürodan aldık, pasajın içinde bir yerdi, komisyon ödemedik. Belki arayıp bulmak istersiniz diye sizin için fotoğrafladım;
Budapeşte’nin meşhur ve eski kafelerinden Gerbeaud Cafe de Vörösmarty’de, metro istasyonunun önünde, bu cadde ve meydandan sıklıkla geçeceğiniz için uğrayıp bir kahve içebilirsiniz.
*Özgürlük Köprüsü (Liberty Bridge)
Budapeşte’nin gecesi bir harika, çünkü şehir muhteşem ışıklandırılmış vaziyette. Şehirdeki tüm detaylar kendilerini bir bir sergiliyorlar, güzelliklerini önünüze seriyor.
Bunlardan biri de Özgürlük Köprüsü, her ne kadar Budapeşte’de Zincirli Köprü ve Elizabeth Köprüsü en meşhur köprülerden olsa da bence Özgürlük Köprüsü de bir harika. (Zaten Elizabeth Köprüsü öyle ahım şahım değil)
Bu köprü yine Tuna üzerinde Buda ve Peşte’yi birbirine bağlıyor, hem yaya yolu hem de araç yolu var köprü üzerinde.
Köprü o kadar güzel ki birçok açıdan harika pozlar veriyor;
Köprünün karşı kıyısı da bir başka güzel;
*Büyük Kapalı Pazar (Nagy Vasarcsarnok) (Peşte)
Budapeşte’nin en büyük ve eski kapalı pazarı burası. Vaci Caddesi’nin sonunda hemen Özgürlük Köprüsünün dibinde. 1897 yılında tasarlanmış ve inşa edilmiş. 2. Dünya Savaşı sırasında hasar alan bina daha sonra restorasyon çalışmalarıyla ayağa kaldırılmış. Binanın çatısı çok harika, biz gece görmüş olmamıza rağmen bayıldık, bi de gündüz gözüyle görseniz eminim seversiniz. İçi de bi bu kadar güzelmiş, çeşit çeşit yiyeceklerin dışında üst katında hediyelik eşyaların satıldığını ve şehre göre daha uygun fiyatlı olduğunu öğrenmiştim. Ancak deneyim etme imkanım olmadı, onu da artık siz denersiniz 🙂
Market pazar günleri kapalı, diğer günler sabah 6’da açılıyor, pazartesi 5’te, salı-cuma 6’da, cumartesi ise 3’te kapanıyor.
*St. Stephen Bazilikası (Szent István Bazilika) (Katedrali) (Peşte)
Bazilika ismini ilk Macar kralı Stephen’den almış (Macarlar kendisine Istvan diyor) ki kendisi dürüstlük ve namus timsaliymiş. Roma tarzında katolik kilisesi olarak inşa edilmiş. 1920’den önce Macaristan’daki 6. büyük kiliseymiş. Günümüzde Macaristan’da en büyük 3. kilise binasıymış. 2. Dünya Savaşı sırasında askeri amaçlarla kullanılmış. Ayrıca ülkenin en büyük çanı buradaymış.
Bu görkemli bazilika Macaristan’da parlamento binası kadar ilgi çekiyormuş. Tabi genel olarak tüm kilise ve bazilikalarda olan “parayı veren düdüğü çalar” ve en tepeye çıkıp manzarayı seyreder durumu burası için de geçerli. Yükseklerde gezmeyi sevenler için ufak bir bilgi; sağ kubbeden çok güzel bir Budapeşte manzarası sizi bekliyormuş.
Bazilikanın içi de oldukça güzel ve tabiii ki gösterişli;
Bazilikanın etrafında şirin dükkanlar var bunları da bir dolaşın, buraların keyfini çıkartın derim.
*Jewish District (Peşte)
Budapeşte’nin Yahudi mahallesi gençlerin uğrak yeri, kafelerle bezeli çok tatlı bir bölge. Budapeşte’ye giden herkesin burada vakit geçirmesini, hayata karışmasını tavsiye ederim, bana göre aksi halde Budapeşte’nin ruhu pek anlaşılmaz. Yani burada biraz takılın gençler 🙂
Bu arada aynı gençler Budapeşte’yi yürüyerek gezin lütfen, bilmediğiniz sokaklarını, caddelerini mutlaka arşınlayın..
Dohany Sokağı Sinagogu
Bir diğer adıyla Büyük Sinagog Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise beşinci büyük sinagogu. Tabi ki Yahudi bölgesinde yer alıyor. Sinagog bana mimari açıdan çok hoş göründü, mistik bir havası vardı. Vaktiniz varsa bölgeyi gezerken buraya da uğrayın derim.
Bu arada Kasım-Mart ayları arasında sinagogun ziyaret saati 10.00-16.00, Mart-Ekim ayları arasında ise 10.00-18.00’miş. Cumartesi günleri kapalıymış, yahudi müzesi ve sinagog giriş ücreti 3000 HUF’muş.
Szimpla Kertmozi (Bar) ve diğerleri
Sinagog’un hemen arka tarafı Budapeşte’nin meşhur kafelerinin bulunduğu yer. Bu bölgede harabe barlar, sokak yemekleri, gençlerin takıldığı yerler var. Burada vakit geçirmek çok keyifli, o yüzden gezeceğiniz yerlerin molasını buralarda verecek şekilde bir plan yapmış olursanız gayet efektif bir şekilde gezmiş olursunuz.
Biz aslında biraz da guruldayan karnımızın sesini kesmek için buradaydık 🙂 Kazan-kazan yani, hem yemek ye, hem buraları gez, oh mis 🙂 Bizim hedefimiz meşhur olduğunu öğrendiğimiz meksika büfesi El Rapido idi.
El Rapido’ya varmadan sokak yiyecekleri satan büfelerin sıralandığı, bir sürü de bank attıkları bir yere geldik: “Street Food-Karavan”.
Karnımız aç, El Rapido’ya saklıyoruz kendimizi ama burada da müthiş güzel görünen yiyecekler var. Ama biz yaman çelişkiler arasında burayı sadece turlayıp bıraktık.
Karavan’ın hemen yanı Szimpla, buradan çıkıp oraya giriyoruz.
İçeri girince görüyoruz ki bugün burada pazar var, evet evet burada, bu kafe-barda 🙂 ve canlı müziği eksik etmemişler. Renk, koku ve ses cümbüşünün içine dalıyoruz.
El Rapido da barın az ilerisindeydi, bulunca hemen daldık içeri, açız arkadaş. Ben tavuklu taco yedim, Taner ve İsmail de tavuklu burrito yediler. Üçümüz de abartıldığı kadar güzel olmadığına karar verdik, tavsiye etmiyorum yani, Karavanda yesek daha iyiydi.
Aklımız Karavan’da kalmıştı zaten, buradan çıktık en azından Vespresso’da birer kahve çakalım diye. Hemen bir U dönüşü;
*Gresham Sarayı & Tuna kıyısındaki ayakkabılar & Parlamento Binası
Budapeşte deyince insanların ilk aklına gelen yer Parlamento Binası, özellikle gece ışıklandırmasıyla belki de bir çok insana burayı görmeliyim dedirten burası oluyor.
Yahudi bölgesinden çıkıp Tuna kıyısından yürüyerek ve kıyıdaki ayakkabıları görerek Parlamento Binasına ulaşmayı hedefliyoruz. Tekrar ediyorum dostlar; bir şehri en iyi yürüyerek gezebileceğimiz için yürümeye başlıyoruz. Yolda gördüklerimiz yanımıza kar kalıyor 🙂
Nasıl olduğunu anlayamadığım bir şekilde Vaci Caddesine çıkıyoruz, sonradan fark ediyoruz ki bi yerlere gitmeye çalışırken sürekli olarak bu cadde karşımıza çıkıyor, nedendir bilinmez.
Bu arada Vaci Caddesi’nin sonunda Vörösmarty Meydanı’nın oralarda bir Starbucks var, biz bedava tuvalet olarak kullandık kendisini, size de bir tüyo Starbucksları umumi tuvalet olarak kullanmak mümkün burada 🙂
Gresham Sarayı
1890 – 1910 yılları arasında Avrupa’da ve Amerika’da gelişen dekoratif ve mimari stili temsil eden Art Nouveau tarzında inşa edilmiş Gresham Sarayı Budapeşte’nin önemli binalarından, 1906 yılında yapımı tamamlanmış, başlangıçta ofis ve konut olarak kullanılmış. Günümüzde Four Seasons Hotel olarak hizmet veriyor. Tuna’nın tam kıyısında harika bir manzaraya sahip.
Sarayın önü ağaçlar ve heykel ile kaplı olduğunu güzel bir fotoğrafını çekebilmek çok mümkün olmadı, bu yüzden internetten bir fotoğrafını arakladım, inşallah hakkını helal eder ne diyeyim 🙂
Budapeşte’de aynı Rotterdam’daki gibi yüzen otobüsler varmış, görünce hemen tanıdık otobüsü 🙂 Hem karadan gidebiliyor hem de suda yüzüyor. Çok minnoş, Gresham Sarayı’nın oradan kalkıyor. Kişi başı 21 euro gibi bir fiyatı var, biz pahalı olduğu için binmedik ama aklımız kaldı 🙁
Gresham Sarayı’nın sağ tarafından Tuna nehrinin kıyısına iniyoruz, buradan doğru Parlamento Binasına ulaşacağız. Tuna kıyısındaki ayakkabılar Parlamento Binasına yakın bir yerde kalıyor.
Tuna kıyısındaki ayakkabılar
Ayakkabılar, 2. Dünya Savaşı sırasında öldürülen, nehir kıyısında kurşuna dizilen Yahudiler anısına Tuna nehrinin kıyısına yerleştirilmiş. Türk asıllı Macar yönetmen Can Togay ve heykeltıraş Gyula Pauer tarafından tasarlanmış.
İnsanın bu ayakkabılara bakıp da hüzünlenmemesi mümkün değil, insanoğlunun birbirine yaptığı eziyetin, dünyayı paylaşamadıklarının, yetinemediklerinin kanıtı gibi..
Parlamento Binası
Macaristan’ın en büyük, Budapeşte’nin en yüksek binası Parlamento Binası. Yani Budapeşte açısından bir değerlendirme yapacak olursak adamlar diyor ki en yüksek burası olacak, siz bu şehrin silüetini bozamayacaksınız! Aklıma caanım İstanbul geliyor, ne silüeti, ne de ruhu kalan İstanbul.. Macarlar birçok yönden Türklere benzese de bu yönden benzemiyor belli ki, nispeten koruyorlar şehirlerinin tarihi dokusunu. (Tabi Balıkçılar Burcu’ndaki otel binası aksini söylüyor ama)
*Margaret Adası (Margit Adası)
Parlamento Binası’ndan sağa doğru yürümeye devam ederseniz Tuna nehrinin ortasında kara ile bağlantısı olan Margaret Adası karşınıza çıkıyor. Burası özellikle doğa ile iç içe olmak isteyenlerin, spor yapanların mekanı gibi. İçerisi full yeşil, parkları, tarihi yapıları var. Adanın uzunluğu 2,5 km, genişliği 500 metre.
Bazı vapur seferleri bu adaya uğruyor, ayrıca adanın hemen yanından kalkan vapurlar da mevcut.
Ada ismini Macar kralı 4. Bela’nın kızı Margaret’ten almış. Savaş sırasında babası Margaret’i tehlikeden korumak için burayı bir yaşam alanına çevirmiş, Margaret senelerce burada yaşamış.
Adanın içinde birçok tarihi yapı var, her yer park, su kulesi ve açık hava tiyatrosu, en kuzeyindeki oteller de yine adanın mekanlarından.
Henüz bahar gelmemiş olmasından mütevellit ada yeşillik anlamında uyanmamış, kuru dallar halen daha hüküm sürüyor.. Bu haliyle bile güzeldi, en çok dikkatimizi adada spor yapan insanların nüfusu çekti, her yer kadın-erkek fark etmeyecek şekilde taytlı spor severlerle doluydu 🙂
Margaret adasında bir olay var, o da şu; 3-4 kişinin binebildiği bu bisikletlerden kiralayabiliyorsunuz. Saati takriben 10 euro kadar. Çok keyifli bir şey, mutlaka kiralayın derim, adayı da baştan başa rahatça gezmiş oluyorsunuz böylece..
Fotoğrafımızı da çektik sonra bastık pedala, önümüze çıkan manzaralarla keyiflendik..
Süremiz yavaştan dolmaya başladı, 1 saatlik bisiklet turu adayı arşınlamak için yetti. Bisikleti teslim etmeye başladığımız noktaya geri döndük.
Tur bizi acıktırdı, bisikleti teslim ettikten sonra önce yemek yemeye ardından da tekne turu yapmaya karar verdik.
Bu arada bahsetmiştim Macarcada Türklere ‘Török’ deniyor, ayrıca restaurant da ‘etterem’ demek. Yollarda göreceğiniz Török etterem; Türk restaurantı demek oluyor yani 🙂
Biz de kendimize güzel bir etterem bulmaya çalıştık, karşımıza ‘Regös Etterem (Regös Vendeglö)’ çıktı. Foursquarede puanı 7,2 idi, biz de yürüyerek gitmeye karar verdik.
Uzun bir yolumuz vardı, ancak tabi ki yine Budapeşte’nin caddeleri, ara sokakları bizimleydi..
Karşımıza Budapeşte’nin tren istasyonu çıktı;
Tren istasyonunun hemen yanında muhteşem bir Mc Donalds gördük, içi falan bi harikaydı;
Hava kararırken daha da acıkmaya başlayarak restaurantı aradık, sokak aralarına saklanmıştı ama navigasyonumuz Taner’den tabi ki kaçamadı 🙂
Restaurantın menüsünde değişik tatlar vardı. Menü dana etinin yanı sıra geyik, ördek gibi et ağırlıklıydı.
Birer tane gulaş çorbası içtik başlangıç olarak. Fiyatı gayet makul 900 HUF’tu, tadı da lezzetliydi. Yanına bir de geleneksel şarap aldım ben, bir bardağı 5 TL kadardı 🙂
Üçümüz de aynı yemeği söyledik, geyik eti istedik. Güveç tarzı bir yemek geldi;
Hesabımız 3 kişi için takriben 35 dolar gibi geldi, Taner hesabı ödemek için cüzdanına davrandı, aradı aradı bulamadı..Biz de aradık aradık bulamadık, anladık ki bisiklette pedala basabilmek için minderin ucuna oturduğundan arka cebine koyduğu cüzdanı düşmüştü 🙁 Margaret adasındaydı cüzdanı, valla çok üzüldük ne diyeyim, neyse ki seyahat paramızı ikiye bölmüştük yarısı halen bendeydi..Hava çoktan kararmıştı, uzaklaştığımız adada cüzdanı bulmamız imkansızdı..
Biz de çıkacağı varmış, ne yapalım canımız sağolsun diyerek hesabı İsmail’e kitledik 🙂
Hem lezzetli hem de uygun fiyatlı yediğimiz yemeğin hafifliği, Tanerin cüzdanının gitmiş olmasının burukluğu ile restauranttan ayrılıp tekne turu yapmak için yola çıktık.
*Gozsdu Udvar (Peşte)
Adını okuyamayıp sadece yazabildiğim, pasaj içinde bir sürü mekandan oluşan, harika atmosfere sahip bir yer burası. Nasıl anlatsam asmalı mescit gibi, tamamen tesadüfen rastladım buraya. Budapeşte’ye gitmeden önce yaptığım araştırmalarda hiç görmemiştim Gozsdu Udvar’ı. Budapeşte’den döndükten sonra yaptığım araştırmada burada birçok etkinliğin de olduğunu gördüm. Etkinliklerin yayınlandığı internet sitesi de var, bence gitmeden önce kontrol edin; site için buraya tıklayın!
Bu güzel mekanları tekne turu yapabilmek, Budapeşte’nin gecesinde Tuna nehrinin sessizliğinde yol alabilmek için terk ettik. Elizabeth Köprüsünden Özgürlük Köprüsüne doğru yürüdük, fakat etraf terk edilmiş gibiydi, nehrin üstünden salınan tekneleri görsek de bir türlü nerden kalktığını bulamadık, biz bakınana kadar akşam saat 10.00 oldu ve biz tekne turu yapamadık 🙁 Açıkçası Budapeşte’de en çok yapmak istediklerimden biriydi ama kısmet olmadı. Biz de ne yapalım bir sonraki Budapeşte seyahati için bunu bahane yapmaya karar verdik 🙂 Zaten Buda tarafını da neredeyse hiç gezememiştik.
İki gün geçirdiğimiz Budapeşte’yi çok sevdim, kendime yakın, bir o kadar da farklı buldum. Macaristan’la tanışmak beni memnun etti, size de tavsiye ederim; Budapeşte’yi görün, bizden daha organize olun tekne turu da yapın siz ama olur mu 🙂
Duygu