İtalya’ya gelişimiz ve diğer detayları “Floransa” yazısında anlatmıştım. Hem detayları hem de Floransa’yı okumak isteyenler bence öncelikle o yazıdan başlasın. Yazı için buraya tıklayabilirsiniz.
Ben yukarıda bahsettiğim detayları tekrara düşmemek için atlıyorum. Şimdi ise İtalya’daki 2. günümüzde gezdiğimiz Cinque Terre (Manarola), Lucca ve Pisa’yı anlatacağım.
İtalya’da gezmeyi planladığımız birçok bölgeye (bu sefer Toskana ve Liguria ağırlıklı plan yapmıştık) yakın olan Toskana Bölgesindeki Montecatini isimli şirin bir yerleşim bölgesinde kaldık.
Bu seyahatimizde sabit bir yerde kalıp buraya yakın yerleri gezmeye karar vermiştik. Bu yüzden Montecatini’yi seçtik, doğru bir seçim olduğunu da gezi boyunca anladık. Otelimiz Hotel Alassio (linki de budur!) idi, biz beğendik, fiyat performans oranı gayet iyiydi, kahvaltısı da güzeldi (İtalya’da kahvaltı beklentinizi düşük tutmalısınız). Tatlı da bir sahibesi vardı. Sonuç olarak biz burayı beğendik, tavsiye ederiz.
Bu arada detaylara girmeden İtalya’daki otopark sisteminden biraz bahsetmek istiyorum. İtalya’da yol üzerlerinde mavi ile çizilmiş park alanları var, bu alanlara aracınızı park ediyorsunuz ardından da bu sınırın yakınında yer alan park ücreti ödeme makinelerine ödemenizi yapıyorsunuz. Makineye ne kadar süre araç park yerinde kalacaksa o süreyi girmeniz gerekiyor, süreye göre de otopark ücreti ödüyorsunuz (ücretler bulunduğunuz bölgeye göre değişiyor, çok pahalı değil saati 1-2 euro kadar). Ardından makineden çıkan ödeme kağıdını aracınızın sol ön camına koyuyorsunuz ki herhangi bir kontrolde park parasını ödediğiniz anlaşılsın.
Biz park ücretlerinin tamamını ödedik, bu konuda başımıza herhangi bir şey gelmedi. Hatta otelden çıkış saatimizi yazmak isterken, bu park mevzuu aklıma geldi. Çünkü Montecatini’deyken otelin bulunduğu otopark yeri sabah 8’e kadar ücretsizdi, biz o yüzden sabah 9’a kadar olan 1 saatlik ücreti geceden ödeyip cama fişini koyuyorduk. Açıkçası bunu yapmazsanız ne olur bilemem 🙂 risk almayı sevenler deneyebilir.
Otel ve otopark bilgilerini de verdikten sonra bugünkü programımıza geçebiliriz;
CİNQUE TERRE (MANAROLA):
İtalya’nın ikinci gününde (1 Mayıs 2015) sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra 9 gibi Montecatini’den çıktık yola.
Bu seferki İtalya seyahatimiz bilhassa Toscana ve Liguria bölgesine yönelikti. Bu sebeple biz ikinci günümüzü Linguria bölgesinde bulunan Cinque Terre’ye ve zaman yeterse Portofino ile Cenova’ya ayırmıştık, zaman yetmezse üçüncü gün devam edecek veya şehirler arasında seçim yapacaktık.
Arabamızla öncelikle Cinque Terre bölgesine giderken aktarma noktası olan La Spezia’ya yol aldık. La Spezia’ya geldiğimizde hava kapalıydı ve yağmur gelecek gibiydi, aldırmadık yola devam ettik. (Belki söylemek gerekir; La Spezia’nın hiçbir numarası yok, aktarma dışında gidilecek bir yer değil)
Bu arada Cinque Terre’ye arabasız gelmek isteyenler olabilir, hatta arabasız gitmek daha efektif olabilir, biraz zor oldu çünkü arabayla. La Spezia’dan trene binip tek bir bilet ile tüm köyleri gezebiliyorsunuz, tren bütün köylere gidiyor, Cinque Terre’ye en kolay ulaşım aracı da bu tren.
Cinque Terre hakkında biraz bilgi vereyim;
Cinque Terre, 5 toprak anlamına geliyor ve 5 adet köyden oluşuyor. Güneyden geldiğinizde sırasıyla bir çoğu Liguria denizinin kenarında olan Riomaggiore, Manarola, Corniglia, Vernazza ve Monterosso al Mare köylerin isimleri. Hava yağmurlu olduğu için köyler arasında en güzeli olduğunu duyduğum Manarola’ya öncelikle gitmeye karar verdik, bu yüzden biz Riomaggiore’yi atladık.
La Spezia’dan köylere ulaşmak ilginç bir deneyim oldu. Karadeniz’i andıran bir iklim ve bitki örtüsü vardı buranın. Arabayla geldiğinizde La Spezia’dan dar dağ yollarını aşarak bu köylere ulaşıyorsunuz, dağ yolları size kesinlikle Karadeniz’i hatırlatıyor.
Biz de Manarola’ya bu şekilde ulaştık.
Manarola’yı çok beğendik. Küçük, güzel bir köy, dalgaları çok coşkulu. Aslında mevsimi olmamasına rağmen (zira buralar daha çok deniz kenarı yazlık bölgeler) biraz turist yoğunluğu vardı, ilkbaharda böyleyken yazı hiç düşünemiyorum.
La Spezia’nın limanına gelen cruise gemilerinin bu köylere çok sayıda turist taşıdığını tahmin ettik, çünkü La Spezia’da kocaman kocaman cruise gemileri vardı. İtalya’nın genelinde Türk turistlere sıklıkla rastlamak mümkünken, bu bölge henüz çok fazla Türk turist tarafından keşfedilmiş değil gibi geldi bize çünkü hiç rastlamadık Türk turistlere.
Manarola’nın girişindeki kilise |
Manarola’nın tepelerindeki bahçelerinde beyaz insan şeklinde büyük şekiller vardı |
Köyün başlangıcından denize doğru |
Taner ve ben |
Köyün başlangıcından bu sokağa girdiğinizde (biraz aşağıda kalıyor, merdivenle iniyorsunuz) doğrudan denize çıkıyorsunuz |
Aynı şekillerden yine gördük |
Kocaman limonlara dikkat 🙂 |
Dalgalar |
Manarola’nın harika manzarası |
Manarola ile Riomaggiore arasında aşk yolu (Via del Amore) denilen bir yol var, denizin kenarından gidiyorsunuz manzaralı falan. Manarola’nın tren istasyonu ile aynı yerde, yol tren istasyonundan başlıyor yani. Bizim çok vaktimiz yoktu uzun uzun yürüyecek, bu yüzden biraz ilerleyip görelim geri dönelim dedik. Anca da biraz ilerleyebildik zaten 🙂 Çünkü düşen taşlar yüzünden yol kapatılmıştı, dosdoğru geri döndük. Ancak açık olursa bu yoldan yürümenizi tavsiye edebilirim oldukça keyifli görünüyordu.
Biz Cinque Terre’nin bütün köylerini göremedik ama Manarola dışında bir köy daha görelim istedik, ardından da Portofino’ya gidelim dedik ama ne mümkün! Çünkü yer yer düşen taşlar yüzünden yollar da kapanmıştı. Bu arada siste ilerlemek gerçekten tehlikeliydi.
Siste öndeki arabayı takip ettik;
Kapatılan yol |
Birkaç yol daha denedikten sonra başka bir köye gidemeyeceğimizi anlamıştık, yağmur da yağıyordu. Sonuç olarak başka bir köy daha göremedik maalesef, sisler içinde arabamızla ilerledik fakat çok yol alamadık. Portofino ve Genova’ya doğru gitmeye karar verdik. La Spezia’ya geri döndük, fakat hava giderek bozmuştu. Hava durumuna baktığımızda da Portofino’da da Genova’da da havanın güzel olmadığını gördük. Fakat Toscana’da hava güzeldi. Hiç moral bozar mıyız, tabi ki bozmadık ve alternatif bir plan ile geriye döndük, Montecatini yönüne ve Lucca ile Pisa’ya gitmeye karar verdik. İyi ki de öyle yapmışız. Toscana’ya doğru yol almaya henüz başladığımızda bile hava düzelmişti.
LUCCA:
İlk durağımız Lucca idi, burayı çok sevdik.
Lucca şehir haritası |
Lucca’ya vardık, eski şehre girmeden aracımızı park ettik, biraz yürüdükten sonra surların altından geçerek şehre girdik. Şehir çok sevimli geldi bize, burada İtalya seyahatimizdeki de en güzel dilim pizzalarımızı yedik, karnımızı da doyurduktan sonra şehri gezmeye başladık. Aşağıda şehirden parçalar yer alıyor.
Lucca’nın yer yer daralan sokakları |
San Michele in Foro Kilisesi, bulunduğu meydan da Piazza San Michele |
Piazza Napoleone |
Piazza Napoleone |
Piazza San Martino |
Dönerci burada da var 🙂 |
Görüleceği gibi Lucca’da hava gayet güzeldi, aslında hiç ayrılmak istemedik ama Pisa’ya da gitmemiz gerekiyordu, bu yüzden arabamıza atladık, Lucca’dan Pisa’ya geçtik.
PİSA:
Pisa’nın o hep fotoğraflarda gördüğümüz hali küçük bir yeri aslında. Etrafı duvarlarla çevrili Pisa Kulesi yanında heybetli binasıyla catedral hep resimlerde gördüğümüz haliyle karşımızdaydı.
Burada görülecek çok bir alan yok biz de karşımızdaki tabloyu inceledik. Bi de Pisa’da insanların kuleyle fotoğraf çekinme çabalarını, girdikleri şekilleri izlemek de bayağğ bi eğlenceli olabiliyor, biz de kaçamak bakışlarla bunu yaptık.
Tabi bu arada Pisa kulesini çekmekten de geri kalmadık.
Lucca’dan Pisa’ya giderken geçtiğimiz yollar bir harikaydı, şöyle düşünebilirsiniz bırakın tarihi yerleri gezmeyi Toscana’da geçtiğiniz yollar bile çok güzel, Toskana’da bunu göreceksiniz.
Akşam geç saatlerde otelimizin olduğu Montecatini’ye geçtik.